Liralaşma

Cihat Altınsoy
3 min readApr 19, 2023

--

Ülkelerin iktisat politikalarını hükümetler yürütür. 1990’lardan bu yana bu politikanın para politikası kısmını Merkez Bankası, maliye politikasını da hazine-maliye yani hükümet üstlenmekte. Bu ayrımı belirginleştirmek için para ve maliye politikalarına kurallar getirilmekte. Türkiye’nin de dahil olduğu birçok ülke 2000’li yılların başında para politikasını “enflasyon hedeflemesine” dayanırdı. Mali kural yani borçlanma kısıtı da maliye politikasının dayanağı olarak genel kabul gördü.

Bu kurallar önce 2008 krizinde sonra pandemi döneminde gevşetildi. Para ve maliye politikasında genişlemeci bir yol izlendi. Bu yolu izleyenlerden birisi de dünya ekonomisinin rezerv parasını üreten ABD olunca küresel ekonomi para bolluğu ile karşı karşıya kaldı. Bu dönemde bazı ülkeler bu para bolluğunun sürekli olacağına düşündü. Yüksek cari açıklar vererek ekonomilerinin hızlı büyümesine izin verdiler. Türkiye de bu ülkelerden birisi oldu. AKP hükümetinin altın yılları olarak nitelendirilen yıllar bu döneme karşılık gelmekte.

Her altın çağın bir sonu var. Bunu görmek/itiraf etmek gelecek döneme hazır olmak için bir fırsat olmasına rağmen, kimi zaman miyopik davranış gösterilerek “körleşme” durumuna düşülmekte. Bundan dolayı Türkiye ekonomisinin yani 2011–2014 yılları için kriz biriktirme yılları olarak adlandırabiliriz. Bugün bizi adeta yarı ölüne haline getiren kriz aslında 2014 de başladı. 2015–2018 aralığında sürekli uyarı sinyali verdi, ancak ne hükümet ne de özel sektör anlamadı.

Kriz ve Millilik

Böyle durumlarda hükümetlerin acil önlem alması gerekirken Türkiye’de krizin ayak sesleri çoğu zaman görmezlikten gelinmekte. Örneğin Türkiye’de 1973 petrol krizi ardından gelen ambargoya rağmen o tarihteki I. Milliyetçi Cephe hükümet krize karşı önlem olarak Almanya’daki işçilerin dövizlerine yüksek faiz vererek Dövize Çevrilebilir Mevduat (DÇM) garabetini yarattılar. Sonuç bugün halkın “geçmişte kuyruk vardı” dedikleri yapı yaratıldı. Şimdi de DÇM’nin türevi Kur Korumalı Mevduat (KKM) ile benzer tepki verildi. Yani kriz ertelenmeye çalışıldı.

2017 yılındaki Anayasa değişikliği sonrasında yaşanılan krizi görmezden gelmek için halkın eline “milli ve yerli” tekerlemesi verildi. Bir taraftan küresel ekonomi ile eklenmeye çalışılırken diğer yandan “milli ve yerli” olmaya çalışmak tam bir ironi idi. Üstelik gerçekleşmesi mümkün olmayan ironi. A. Smith’in “işbölümü” teorisinden bu yana hemen her malın üretiminde farklı ülkelerden girdi kullanıldığı kuramsal olarak da bilinmekte. Bu gelişmiş ya da gelişmekte olan ülkeler için kaçınılamaz bir olgu. Dünyanın önde gelen tekstil ihracatçısı olan Türkiye’nin pamuk ithal etmesi kadar doğal bir davranış biçimi olamaz. Bu üretilen kazağın ya da pantolonun milli olmayan ürün haline getirmez. Dünya da en çok kullanılan cep telefonu i-phone’nun Çin’de üretilmesi, Japonya’dan-Tayvan’a kadar farkklı ülkelerden üretim girdisi kullanması bu telefonunun ABD menşeili olduğu gerçeğini değiştirmez. Türkiye’nin ürettiği İHA-SİHA gibi sistemlerinde hala birçok parçası yurtdışından gelmekte. Yani milli ve yerli diye övünülen SİHA’lara da böyle bakılmalı.

Bir ülkenin gücü ulusal parasının gücü ile de ilişkilidir. Bu ilişkideki anahtar değişkende enflasyon oranıdır. Enflasyon ulusal parayı elinde tutanı yakar. Ne millilik ne de yerlilik söylemleri işe yarar. Halk bu paradan kaçar. Altına, dövize, konuta, dayanıklı tüketim malına (başta otomobil) yönelir. Türkiye de yaşanılanlar bu kurgunun sonucu. Bu durumda hükümete bağlanan TCMB’nin son para kurulu toplantısında aldığı “Para politikasında sürdürülebilir fiyat istikrarı hedefi doğrultusunda finansal istikrara yönelik riskleri de gözeten liralaşma odaklı bir yaklaşım sergilenmeye devam edilecektir” gibi kararlar boşa çıkar. Liralaşmayı TCMB kendi bilançosunda bile gerçekleştiremezken halkın buna inanmasını beklemek saflık olur. Nitekim TCMB analitik bilançosunda TL cinsinden yükümlülüklerin yani TCMB Merkez Bankası Parasının payı yüzde 26’lara kadar geriledi. Durum bu olunca halka da mevduatını dövize dönüştürmekten başka yol kalmamakta.

--

--